MUCİZE SENSİN

Mucizelerin gerçek olduğunu ve hayatımızdaki olumlu etkilerini keşfedin. Kendinizi mucizelerle çevreleyin ve hayatınızı daha pozitif bir şekilde yaşayın.

MUCİZE SENSİN
reklam

Mucizeler emek vermeden ve öylece durup dururken sana gelmez. Enerji çalışmaları ve birtakım ritüeller yapmak sadece seni mucizelere inanman için ikna edecektir. O inanç zaten içinde ve yapman gereken zekice, farkındalıkla ve  küçük adımlarla yaşamını yavaş yavaş dönüştürmektir.  O adımları atmaya başladığında ve kendini tanıdığında hayatın zaten bir mucizeye dönüşecek  ve sen sistemin sana dayattığı ve mutluluk kaynağı olarak gördüğün birtakım oyuncaklara sahip olmak uğruna zamanını tüketmeyeceksin .

Günümüzde İnsanların mucizelere ulaşmak  olarak adlandırdığı şey, lüks tüketim ürünlerine sahip olmaktır.

Sistem, kişilere birtakım yetişkin oyuncaklarını süsleyerek ve daha cazip hale getirerek kişinin içinde o şeyi elde etme konusunda bir arzu açığa çıkarır. Bu, kişinin  ona sahip olduğunda hayatına ilham ve enerjiyi dahil edeceğini düşünmesine sebeb olur. Kişi aslında o enerjiyi ve ilhamı satın almak ister. Bu güzellik, sağlık, zeka, başarı, aşk, karizma, ün... gibi insanı üstün insan kategorisine taşıyan kavramlardır ve hepsi zaten insan doğasında kendiliğinden vardır.  Bunları elde etmek için bir ürüne sahip olmamız gerektiği fikri bir aldatmacadır. Birçok insan bu tuzağa kolaylıkla düşüyor ve kendi içsel yeteneklerini geliştirerek bu arzuyu yok etmek yerine lüks tüketim ürünlerini almaya yönelerek bu arzuyu beslemeye devam ediyor. Bu uzun vadede kişiyi sadece satın alarak mutlu olacağı bir kısır döngüye götürür.

Bu aynı çocukların çok istediği bir oyuncağa sahip olması gibidir. Çocuk sahip olmadan önce o oyuncağı deliler gibi ister. Sahip olduğunda bir süre oynar ve hevesi geçince atar ya da onu bozar. Bu durum yetişkinler için de aynı böyledir. Bu arzular sadece insanın içindeki keşfetme, merak ve deneyimleme arzusunun bir ürünüdür.

İnsanın doğasından gelen bu deneyimleme ve keşfetme arzusu   insanı birşeyleri elde edince mutlu olacağı yanılgısına düşürür. Elde edilmeden önce arzu nesnesi olarak gözümüzde büyüyen o nesne, elde edildikten bir süre sonra eski değerini yitirecektir. Bu sonu gelmeyen bir bağımlılıktan ibarettir.

Her bağımlılık gibi  irademizi ve kendimizi kontrol etme mekanizmamızı yerle bir eder. Modern insana yüklenen algı tüket ve mutlu ol algısıdır. Modern insan mutlu olmak için tüketmek zorundadır. Böylece Sistemin tüketim çarkları kusursuzca döner. Kalıcı mutluluk ise üretmekle ve emek vermekle elde edilir.

reklam
reklam

Modern dünya mucizelerin bizim dışımızda bir yerlerde olduğuna bizi inandırmıştır. Oysa mutluluk içimizdedir. Okuyup, yazarak, düşünerek, bilim, sanat eserleri ve  felsefe üreterek yaşadığımızda; yeteneklerimizi keşfederek  gerçekten sevdiğimiz işleri yaptığımızda; doğaya dönmeye, spor yapmaya, sağlıklı yaşamaya başladığımızda ve ibadetlerle ruhumuzu arındırdığımızda içsel yeteneklerimiz gelişecek ve içsel bir  doyuma ulaştığımız için birtakım oyuncakları elde etmeye çalışmakla vakit kaybetmeyeceğiz. 

Herkesin diline pelesenk ettiği ve  üzerine eğitimler verdiği  mucizeler, sanıldığı gibi hayal ederek ve üzerinde düşünerek planlı bir şekilde elde edebileceğimiz bir altın elma değildir.

Mucizeler yaradılış amacını yerine getiren her ruhun doğallıkla ulaşabileceği ve hepimizin hakkı olan, yaradanın verdiği hediyelerdir ve sanıldığı gibi çok uzakta bir yerlerde değildir.

İnsanın ve evrenin yaradılışına baktığımızda bize göre birtakım zorlukklar ve imkansızlar görürüz.

Mesela sert taşların arasından otlar ve çiçekler fışkırır ya da sert taşların içinden serin sular fışkırır. Denizin tatlı ve tuzlu suyu tam ortasından bir çizgi yardımıyla ayrılır ve bu iki sıvı birbirine karışmaz. Anne karnında yaşanması imkansız, dar ve  karanlık bir ortamda  bebek oluşur.

Kışın kupkuru ve ölü dallar, baharda yeşerir çiçeklenir. Çiçekler olgunlaşır ve minik meyvelere dönüşür. Yaz gelince meyveler büyür, olgunlaşır, tatlanır, güzel kokulu ve lezzetli bir meyve olarak masalarda yerini alır. Tohumun fideye, fidenin fidana ve fidanın sebzeye dönüş aşaması da benzer süreçlerden geçer.

Gecenin, gündüze dönüşümü, kendinden habersiz yıldızların ve gezegenlerin hareketleri, hiçbir akli yetisi olmayan örümceğin matematiksel bir zekayla ağ yapması, arıların hiçbir tartışma ve kaos yaşamadan  senkronize bir  şekilde petekleri inşa edip içlerini balla doldurması, meyvelerin ve sebzelerin yetişmesi için uygun iklim, toprak sıcaklığı ve mevsim şartlarının her bölgede ayrı ayrı sağlanması, yeryüzünde bulunan milyonlarca canlı türünün belirli bir sistemle ve doğaya katkı sağlayacak şekilde yaşayıp, beslenip, üreyip ölmeleri.

Yaşayan tüm canlıları temizleyen ve arındıran fakat kendisi asla kirlenmeyen bir suyun varlığı,  Tüm ölen canlıların kalıntılarını, pisliklerini ve kötü kokusunu   yok eden aynı toprağın bizi beslemesi ve tüm faydalı mineralleri içinde barındırması....gibi sayabileceğimiz milyonlarca yaradılış mucizesi var ve  mucizeler ruhsal enerjisi yüksek insanların doğal oluş hali. Madde ve ego boyutundaki  insan sebeb ve sonuç ilişkilerine  dayalı çıkarımlar yapar.

Mantıksaldır, realisttir, çoğunlukla sabit fikirlidir, takıntılıdır, kendi hayrına olmayan konularda inatçıdır, acelecidir, daima kendi çıkarlarını düşünür, kuralcıdır, değişimden korkar, değişimin hayata bağlayan ve insana yeniden yaşama zevki veren yönünü göz ardı eder dolayısla kişiliğini geliştirip değiştirmekle ilgili bir çabaya girmez. Kendisine yakın olarak saydığı ihtimaller dışında hiçbir olasılığı kabul etmez, oysaki arzuladığı hayat kişinin kendisindeki küçük şeyleri değiştirmesiyle ve farklı bir yönde adım atmasıyla gerçekleşecektir. 

Ruhsal enerji boyutunda ise herşey daha kolaydır. Maddenin ve egonun esaretinden kurtulan kişi saf bir enerjiden ibarettir. Kişilere, olaylara takılmaz, daima hayatın ilham veren tarafındadır. Yüksek enerjisi ile pozitif olaylara ve insanlara doğru çekilir. İstekleri anda gerçekleşir. Neşelidir, aurası geniş ve enerjisi hafiftir. İnsanlar tarafından sevilir ve ortamın enerjisini yükseltir. Hayatta başarılı ve mutlu olmamızı etkileyen en önemli şey Ruhsal enerji boyutundaki enerji durumuzdur. 

Ruhsal enerji boyutu duyu organlarımızla algılayamadığımız fakat hayatta maddi ve manevi anlamda başarılı olmamızı, mutlu ve refah içinde bir yaşam sürmemizi doğrudan etkileyen alandır. Ruhsal enerjisi ve ruhsal farkındalığı yüksek olan insanların algıları açıktır ve hayatlarıyla ilgili kararlar alırken kendisi için en doğru olanı sezgisel olarak hissederler. Yaşamını değiştirmek için ihtiyacı olan enerjiye doğal olarak sahiptirler ve eyleme geçmede zorluk yaşamazlar. Hayatları için en doğru insanları kendilerine çekerler ve maddi ve manevi olarak refah içindedirler. Hayatlarını bolluk, bereket ve huzur içinde sürdürürler. Anda yaşarlar ve anın gerektirdiği sorumlulukları kolaylıkla yerine getirirler. Anda kalabilmek ve anın hakkını verebilmek ruhsal enerjisi yüksek insanların en belirgin özelliklerindendir.

Anda kalmak, çocukların ve ruhsal enerjisi yüksek insanların doğallıkla yakalayabildiği bir durumken diğerlerine ise nadiren uğrayan çoğu zaman peşinde koşulan bir şans kuşudur. Nadiren yaşanır ama zamanın donduğunu hissettiğimiz, kendimizi kaybettiğimiz muhteşem bir oluş halidir.

Anı yaşamak geçmiş ve gelecek kaygısı duymadan, araya egoyu,negatif inançları sokmadan, tamamen akışta ve akışın neşesi içinde anın gerektirdiği her  güzelliğin ve nimetin farkında olarak, nirvana dediğimiz o en yüksek benliğimizle bağlantıda olduğumuz, herşeyi kabullendiğimiz, direnç göstermediğimiz andır. 

Hepimiz her günümüzü bu şekilde geçirmek ve hayatın içinden kolaylıkla ve neşeyle geçmek isteriz fakat çoğu zaman yaşadığımız olayların ve bizi aşağı çeken duygu ve düşüncelerin baskısı altında kalır, belkide tüm ömrümüzü kendimizi tanımadan öylesine yaşar gideriz.

Dönüşüm çabalayanlar için kaçınılmazdır. Bugün bu kitabı eline aldığına göre senin de değişim yolculuğun başlamış demektir. Belkide zor günler yaşadın. Yoruldun, üzüldün, çaresiz kaldın, bocaladın. Benim gibi...bizim gibi bu duygular hep bize ait. Bizden ve çok olağan...

Kendini başını bilmediğin, pek idrak edemediğin, hatta tökezlediğin bir hikayenin içinde bulursun bazen, ama unutma yaşadığın tüm zorluklar, yaptığın hatalar ve seni yoran şeylerin hepsi en iyi versiyonuna ulaşabilmen ve gelişebilmen için yaşandı. Bil ki, sen ancak sonuna güvendiğin hir hikayenin baş kahramanı olabilirsin. Belki de şu an bir kuyunun içindesin ve çaresizsin ama bil ki; hayatta hiçbir duygu, hiçbir zorluk kalıcı değildir. Karanlıkları aydınlatan bir güneş daima doğar ama yalnızca inananlara, vazgeçmeyenlere, çabalayanlara, umut edenlere, çamurun içindeki altını, gecenin içindeki gündüzü görebilenlere...

Bazen güçlü ve sarsılmaz hissedersin. Herşeyi yapabileceğine inanır. Tüm engelleri geçersin. Enerjin bitmek tükenmek bilmez. Hiçbir engel seni yolundan çeviremez. Sen bu hisle yoluna devam et. Hani yolculuk yaparken Yoldaki ağaçlar, arabalar, olaylar ve insanlar sana küçücük gelir. Araç hızla gider ve hepsi geride kalır. Geçer gidersin. Önemsemezsin. Hayata da böyle bakmalısın. Aslında önemli olan senin yolculuğundur. Olaylar insanlar sadece seyircidir. Önemli olan senin elindekilerle ne yaptığın, hayata ne kattığındır.

Şöyle bir düşün bakalım; elindeki malzemelerle bir sanat eseri yaratacak olsaydın bu nasıl bir resim olurdu? En güzel resmi yapmak için neyi bekliyorsun? Bulunduğun yerde, sahip olduğun imkanlarla en iyi ne yapabilirsin? Nasıl gelişebilir ve kendi en iyi versiyonunu nasıl ortaya koyabilirsin?

Mesele tamamen bu sorulara verdiğin cevaplarda gizli. Hayat mutlu olmak ve kendini yeniden yaratmak için çok uzun değil bu yüzden insanları, olayları sorunları gözünde büyütme ve sadece kendi yolculuğuna, potansiyeline odaklan. Bugün kendini bir kuyunun içinde gibi hissedebilirsin ama unutma, kuyunun içindeyken bile gökyüzüne bakıp güzel günleri düşleyebiliyorsan eğer, hikayen mutlu sonla biter. Kalbi güzel olanların yolu sonunda hep iyililiklere çıkar ve bil ki içinde taşıdığın cevheri parlatabildiğin ölçüde değişim kaçınılmazdır.

Mucizeler anda yaşayanlara gelir. Anda yaşamak ise ana şükretmek demektir. İkisi beraberdir. Sen ana şükrettiğinde an içindeki tüm nimetleri sana açar. Aslında sahip olmak istediğin herşey sana anda verilir. Kalbine, ruhuna indirilir. Hatta an içinde milyonlarca mucize seni bulabilir. Ama sen kalbini susturmaya, içindekileri bastırmaya çalıştıkça ötelersin. Yaşamı ötelersin. Sahip olma potansiyelin olan birçok şeyi yok edersin.

İster evren, ister sistem de yaradan sana istediğin herşeyi anda verebilecek güce sahip ve senden de istemeni bekliyor. Mucizeler bereketli bir yaz yağmuru gibi gökyüzünden yağıyor. Ama kime? Anda akışta kalabilenlere, anın içinde mutlu olabilen, hayalleri için emek verenlere ve yaşama sonuna kadar güvenenlere...

Sürekli kaygılanan, geçmiş ve gelecek arasında mekik dokuyan, eleştiren, kıyaslayan, yorum yapan bir zihne sahipsen bu nitelikte insanlar ve olaylar sana verilecektir. Yargıladıkların, kıyasladıkların, eleştirdiklerin ve kelimelerin seni ansızın yakalar. Her defasında düşersin ve zorlukların, mutsuzlukların kaderin olduğuna inanırsın. Dualiteler dünyasındayız ve herşey zıddıyla tanınır.

Hepimizin hayatı hem olumlu hem olumsuz olarak adlandırdığımız şeylerin karmasıdır. Kimsenin mükemmel bir hayatı yoktur olmayacaktır da ama buradaki tek fark olaylara verdiğin tepkiler ve hayatın hakkındaki bakış açındır. Anda kalmak ve anın içindeki tüm güzellikleri görmek için öncelikle düşüncelerini değiştirmeli ve hayata pozitif bakmayı öğrenmelisin.

Her gün milyonlarca düşünce beynimizden geçer ve birçoğu bize ait değildir. Birçoğu toplumun ve çevrenin bize dayattığı klişe cümlelerdir. Toplumun bizden beklediği ve olmamızı istediği kişi bizden çok farklıdır. Kendi ideallerimiz doğrultusunda değil de toplumun bizim için çizdiği yoldan ilerlediğimizde mutsuz olmamız kaçınılmazdır.

Birçok insan toplumun başarı kıstaslarına uyup kendi potansiyelinden vazgeçtiğini bazen çok geç farkediyor ve kariyerinin zirvesindeyken yaşam amacının bu olmadığını anlayıp, ilerleyen yaşına rağmen farklı yollara giriyor. Kendini keşfetme yolculuğu her birey için çok farklıdır ve tıpkı parmak izlerimiz gibi çok öznel ve özeldir.

Yeryüzünde yaşayan her insanın ideal yaşam biçimi çok farklıdır. Bize neşe katan ve bizi mutlu eden yol ise en doğru yoldur. Yaşları ilerlemiş ve maddi anlamda her istediğini elde etmiş iyi bir kariyere sahip birçok insan konunun bu olmadığını çok geç anlıyor. Önemli olan lüks bir evde oturmak değil kendi yaşayacağın ve seni gerçekten mutlu edecek evi, çevreyi, iş modelini, arkadaş modelini, eş modelini.... belirlemektir. Bunlar çok öznel konulardır ve toplumum standartları her zaman bizim olduğumuz kişiden çok farklıdır.

Kendimizi tanımak için öncelikle şunun ayrımına varmalıyız.

Toplum benden ne bekliyor?

Aslında ben kimim?

Beni mutlu eden şeyler ne?

Benim hayattan isteklerim ne?

Benim için ideal olan ne?

Şu an para kaygım olmasa hangi işi yapardım?

Nerede yaşardım?

Daha pozitif bir yaşam için bu soruları yeniden cevaplamalı ve yaşamını bu doğrultuda yeniden şekillendirmelisin.

Gün içinde seni negatife sürükleyen, ümitsizliğe çeken düşüncelerin sebebi belkide hayallerinden ve ideal senden çok uzakta bir hayat yaşadığın içindir. Yaşadığın hayat belki bir başkası için muhteşemdir ama muhtemelen senin ideal hayatın bu değil ve olman gereken kişiye dönüşmen için yaşam seni zorluyor. Hayatını dengeye getirmek için öncelikle kendi ideal yaşam stilini belirle ve kendini bir adım öteye taşımak için kendinle ilgili olumlu cümlelerini çoğalt. Hergün içinden gelen sesler, cümleleler içindeki meleği mi uyandırıyor yoksa şeytanı mı? Bunun ayrımına varmak için düşüncelerini izle. Eğer sürekli kafanda olumsuz inançlar, olmazlar, yapamamlar, keşkeler, geçmiş zamana duyulan öfkeler varsa bil ki içindeki melek çoktan kaybolup gitmiştir. Bu bakış açısındaysan eğer sahip olduğun şeylerin kıymetini bilmez ve herşeyi seni aşağı çeken bir belalar silsilesi gibi görürsün. Hayattan tat alamaz, bırak geleceğini güzelleştirmek anın içindeki hediyeleri bile göremezsin.

Oysa ki daha iyi bir yaşam yaratmak için önce elindekilerle mutlu olup ana şükretmeli, neşe frekansında kalıp bu enerjiyle ileriye dönük, faydalı işler yapabilmeyi öğrenmelisin. Bunun için aklına negatif düşünceler geldiğinde kendine sorman gereken soru acaba şu an bu düşünceyle içimdeki meleği mi yoksa şeytanı mı besliyorum? olmalıdır. Daima içindeki iyi tarafı beslediğinde bir süre sonra seni aşağıya çeken sorunlar çözülecek ve hayat kolaylaşacaktır. Emin ol hayat sandığından çok daha kolay, çok daha sevecen, çok daha destekleyici ve mucizeler her an seninle. Anlamadığın şey düşüncelerinle, bakış açınla araya zorlukları, olmazları sen koyuyorsun.

Dünyada yaşayan herkes için her zaman daha iyisi mümkün. Seçimlerinle, Kelimelerinle, zihniyetinle ve bakış açınla kendini sınırlayan, baltalayan sensin. Kendini dönüştürmek istiyorsan negatifleri bırakıp pozitif düşünmekle başla ve inancına göre meditasyon yapmayı ya da namaz kılmayı alışkanlık haline getir. Meditasyon da etkilidir fakat namaz kılmak, Kur'an okumak ve dua etmek yaradanın ilahi gücüyle doğrudan bağlantı kurmanı sağlayacaktır. Beş vakit namazı hakkını vererek kılan, Allah ile iyi bir bağlantı kuran, maddi ve manevi tüm isteklerinin giderilmesini saf bir inançla Allah'tan uman ve bu şekilde dua eden insanların iç huzuru ve mutluluğu artacak ve egosal problemleri azalacak ve kişi kendini ve nefsani özelliklerini temizlemeye çalıştıkca giderek madde enerjisinden saf bilinç enerjisine geçecektir.

Bu alana geçmede dua, zikirler, namaz, imani konularda derinleşme, Kuran' ı okuma ve anlama gibi ibadetlerin sıklıkla yapılması daha etkili olacaktır. Dini ritüellerin yanında kişi mutlaka doğayla ve sevgi dolu insanlarla temasta kalmalıdır. Kişi bu ritüelleri hayatında oturttuğunda  pozitif düşünceleri artacak, hafifleyecek ve dünyaya daha güzel gözlerle bakabilecektir.  sınırlayıcı inançlardan vazgeçmek ve dönüşmek için sen de şimdi ilk adımı at, rutinleri hayatına kat ve zihnini yeniden kodla inanana kadar her gün şu cümleleri tekrarla:

Geçmişte yaşadığım tüm olaylar benim hayrıma yaşandı. Ben çok güçlü ve ilahi bir varlığım ve her gün yaradanla bağ kurarak ruhsal enerjimi yükseltmeyi seçiyorum. Kendimi sınırladığım düşünceleri artık bırakıyorum. Ben yenilenmeyi seçiyorum. Ben ümidim, çareyim, sevgiyim, şifayım ve iyiliğim. İstediğim herşeyi yapabilme gücüne sahibim. Geçmiş kimliğimle olan bu tüm bağlarımı artık kesiyorum ve ben tamamen yeni bir zihinle düşünmeyi yaşamayı ve üretmeyi seçiyorum. Andayım ve anın tüm nimetlerinden faydalanmayı seçiyorum. Işığımla parlıyorum. Hayatım giderek kolaylaşıyor, güzelleşiyor. Akışın içinde, her gün beni geliştirecek ve ileriye taşıyacak işler ve hobilerle uğraşıyorum. Faydalı işlerle uğraşarak hayatın üretken, neşeli ve pozitif tarafında kalmayı seçiyorum. Ben önce kendi dünyamı güzelleştirmeyi seçiyorum.

Evet bu cümleleri söylemen önemli ama eğer bu konuda güçlü bir istek duymuyorsan ve mucizeleri yaşamak için alman gereken sorumlulukları yerine getirmiyorsan bu cümleleri söylemen hiçbir anlam ifade etmeyecektir. 

Sen değişim için öncelikle güçlü bir karar vermelisin mucizeleri çekmeye odaklanmak yerine, her gününü mucize gibi, zevk alarak, üreterek, çalışarak, deneyimleyerek kendini geliştireceğin bir yaşam rutini oluşturmalısın. O zaman mucizeler yan ürün olarak gelecektir ve iddia ediyorum süreçten, rutinlerinden o kadar keyif alacaksın ki mucizelere ulaşmak için attığın adımların mucizeleri yaşamaktan daha kıymetli olduğunu farkedeceksin.