Ruh Nasıl Yükselir?
Modern yaşam insanı doğadan ve ilahi sistemden koparmıştır. Bu yüzden ruh can kafesinde durmadan çırpınmaktadır. Peki ruh ile ilgili bilinmeyenler nedir? İnsanoğlu bedenin ötesine geçerek nasıl dünyanın ötesinde yaşayabilir? Ruhsal olarak ilerlemek insanı nasıl değiştirir? Bu konuyla ilgileniyorsan, okumaya devam et
Ruh nedir? Sorusu ve ruhun gizemi antik çağlardan beri merak edilen bir konudur. Tasavvufta ruh gayb aleminden gelmiştir. İnsanoğlunun gaybi alemle ve bilinmeyenle bağlantısını sağlayan ruhun gizemleri tarih boyunca çözülememiştir.
Bir gün peygamber efendimiz Hz. Muhammed'e (sav) ruh hakkında sordular. Peygamber efendimiz cevaplamak yerine Allah'tan gelecek bilgiyi bekledi. Ayet sabitti: O Rabbimin emrindedir de.
Allah dünyaya gönderilecek olan tüm ruhları yaratmış ve Bezmi Elest denilen mecliste onları toplamıştır. Allah burada insanoğluna kendini göstermiş ve elestü bi Rabbiküm yani ben sizin Rabbiniz değil miyim? diyerek onlardan bir söz almıştır. Tüm ruhlar evet anlamında bela diyerek dünyada Allah'a kulluk yemini etmişlerdir. Hz Adem ve tüm kainat bu söze şahit olmuş. Bu olaya da Kalu Bela denmiştir.
Kalu Bela' da verilen bu sözün manası şudur: Emir aleminde Allah'ın güzelliğini gören, sesini duyan ve kokusunu hisseden insanoğlu dünyaya gönderildiğinde kendini gurbette hissetmiştir. Bu nedenle insan dünyada gördüğü her güzellikte, duyduğu her güzel seste ve güzel kokuda Allah'ı arar durur. İnsanoğlu bu yüzden hep arayıştadır. Bu arayış bitmez ve hiçbir dünyalık onu mutlu etmez.
İnanışa göre dünyaya gönderilen tüm ruhlar Kalu Bela' da birbirleriyle tanışmış ve kaynaşmıştır. Dünyada bazı ruhlarla daha iyi anlaşmamız bu yüzdendir. Bazen bir olay yaşarız ve içimizde bir his belirir. Ben sanki bu anı daha önce yaşadım deriz. Bu his, Kalu Bela' da bu olayın yaşandığı anlamına gelir.
Şüphesiz ruhla ilgili insana çok az bilgi verilmiştir. Diyor Rabbimiz. Bu nedenle ruhun mahiyeti bilinmiyor. Ruh bir sırdır. Bu sır içimizde gizlidir. Tasavvufta kendini bilen Rabbini bilir. Rabbini bilen kendini bilir. Yani sır herkesin kendi özündedir. İnsan Rabbini tanıdıkça kendini bilir. Keşif aleminin kapıları ona yavaş yavaş açılır. Bu nedenle sırra ermek isteyen özüne ve Rabbine dönmelidir.
Ruh beden kafesi içinde kapatılmış bir kuş gibidir. Kuş nasıl ki vatanı olan doğaya ve oradaki diğer kuşların yanına dönmek için çırpınıp duruyorsa ruhumuz da tıpkı o kuş gibi Öte alemi ve Allah'ı özler. Bu nedenle bedenimiz dünya kafesinde işlerin, güçlerin ve sıkıntıların arasında çırpınır durur. Hiçbir şey onu mutlu etmez. Çünkü ayetle sabittir ki: Kalpler yalnız Allah'ı anmakla huzur bulur.
Bu nedenle insan gördüğümüzden çok daha fazlasıdır. O bedenden çok ruhtur. Varlıktan çok yokluktur. Maddeden çok mânâdır. Ruh insanın sonsuza açılan kapısıdır. Ruh insanı öte aleme uçuran kanatlardır.
Yaradan insanı yaratırken ona kendinden bir ruh üflemiştir. Ruh yaradandan bize gelen bir nurdur. Ruh bir ayna gibidir. İbadetlerle cilâlandıkça parlar ve ardından Allah'ın nuru görünür. Hallacı Mansur'un öldürülmesine sebeb olan ve enel Hakk yani ben Hakk'ım sözü ruhun sırrına ermiş olmasındandır.
Tasavvufta ruhun olgunlaşması ve gelişmesi nefs terbiyesi ve ibadetlerle olur. Ruhun yükselmesi ve Allah yolunda ilerlemesi letaiflerle sağlanır. Letaifler zikir ve tasavvuf ehli Allah dostlarının keşif yoluyla insanlara bildirdiği, vücudun belirli noktalarında bulunan enerji merkezleridir. Bu merkezler zikir ve ibadet yoluyla aktif hale getirildikçe ruh arınmaya ve yükselmeye başlar. İnsanın nefsin mertebelerini aşması ve Allah'ın veli kullarının arasına girmesi bu yolla olur.
İnsan samimi olarak ve sabrederek ibadetlerle ve zikirle Allah'a yakınlaştıkça letaifleri hızla yükselmeye başlar. Her bir letaif açıldıkça insan da değişir. Letaifler çalıştıkça kişinin huyları, ahlâkı yavaş yavaş değişir.
Ruh Allah katından gelmiştir ve letaifler yoluyla tekfar Allah katına yükselir. Mertebe mertebe ilerler buna tasavvufta seyr-i suluk yolculuğu denir. Yolculuğun sonunda tüm letaifler Allah katına yükselip O'na secde ederek geri döner.
Bu mertebeye eren kişi İnsan-ı kamil olmuştur. İnsanlara mürşidlik yapan Hacı Bayram-Veli, Abdülkadir Geylani, Aziz Mahmut Hüdayi Mevlana gibi gönül erenleri bu yolculuktan geçmiştir. İnsan manen ilerledikçe evrene ve yaradılana karşı farklı bakmaya sonsuz bir muhabbet duymaya ve herşeyde bir güzellik görmeye başlar. Kişinin enerjisi değişir. Kişi Allah'ı ve kendini tanıkça ve Allah'ın zikriyle meşgul oldukça sıfatları da Allah'ın sıfatlarına benzer.
Kişi en son mertebede Allah'ı görür gibi sonsuz bir şükür ve gönül rızasıyla ibadetlerini yapar ve Allah'ın razı olduğu kullarından olur. Kişinin kalp gözü açılır ve artık her şeye kalp gözüyle bakar. O diridir. Daima uyanıktır. Uyurken bile Allah''a ibadet eder.
Kişi bu yoculuğun sonunda gayb alemiyle ve insanla ilgili tüm sırlara Allah'ın izniyle ermiştir. Artık dünya ile ilişkisi kesilmiştir. Dünyada yaşadığı hiçbir bela onu üzemez. Dünyada yaşadığı hiçbir mutluluk onu azdırmaz. O herşeyin Allah'ın kontrolünde ve O'nun izniyle gerçekleştiğini bilir. Bu hal kişinin Allah'ın rızasına ve yardımına kavuşmasına vesile olur.
Ruhun yükselmesiyle kişi sonsuz bir huzura ve mutluluğa erer. Bu huzur kişinin yaradılan herşeyde Allah'ı görmesine sebeb olur. Artık dünya onun için karanlık bir bilinmez değil. Allah'ın varlığının güzelliklerini her an gördüğü bir alemdir. Bu alemde Allah'ın sonsuz sanatını ve ilmini idrak eden insan O'na kulluğun gerçek tadına erer.
Geçmiş ve gelecek kaygısı duymadan herşeyin O'na döndürüleceğini bilerek yaşar ve her anını ibadetle geçirerek değerlendirir. Kişi Allah'tan gelen bir nurla aydınlanır ve manevi olarak eşsiz bir güzelliğe kavuşur. Bu manevi güzellikle insanların sevgisini ve ilgisini kendine çeker.
Yeryüzündeki herşeye hürmetle bakar. Dolayısıyla yaradılan herşey de ona hürmetle ve saygıyla davranır. Ruh yükseldikçe dünya kuralları yıkılır. Dünya olayları kişi için önemini kaybeder. Bilinç alanı genişledikçe kişi herşeye bütünsel bakar. İnsanlara şefkatle yaklaşır. Negatif insanlara takılmaz, hatta onlar için üzülür ve dua eder. Kendisine yapılan hataları görmezden gelir. İnsanları eleştirmez, yargılamaz ve kırılmaz sadece gelişmeleri için yardım eder ve onlara şefkat nazarıyla bakar.
Kişinin geldiği mertebe Allah'ın sonsuz güzelliğini temaşa ettiği ve ilahi güzellikleri kalbiyle, ruhuyla ve bedeniyle hissettiği bir mertebe olduğu için dünyadaki hiç birşey onu üzemez. Çünkü o her an ruhunda bir neşe, mutluluk ve huzur duyar. Öte alemlerden gelen fısıltıları dinler. İçsel iklimi ılık, nemli ve esintili bir bahar günü gibidir. Çünkü o daima Allah'tan gelen bir rahmetle ilahi nurlarla yıkanmaktadır.
İnsan-Kamil mertesinde kişi kalp yoluyla, sezgisel yollarla gayb aleminden ve dünya aleminden bilgiler alır. Gerçekleri olduğu gibi görür fakat hiçbirşeye müdahale etmez. Hiç kimse ile mücadele etmez. Yalnızca Allah'tan gelen nurları yansıtan bir ayna olur. O bilgiyle yaşar, o bilgiyi yansıtır. O bilgi doğrultusunda hayırlı işlerle ve ibadetle meşgul olur.
Ruhun yükselmesi ile insan yerlerin ve göklerin övdüğü, meleklerin de üstünde bir mertebe kazanır. Ruh yükseldikçe dünyayla ilgili kişinin tüm arzuları ve beklentileri biter. Dünyadaki tüm zevklerin ötesinde Allah'a kul olmanın zevkine eren kişi için bu zevk dünya ve içindeki herşeyden daha değerlidir.
Şüphesiz bu bir yoldur. Hem de uzun ve zorlu bir yoldur. Eğer bu bilgileri okuyorsan yol sana da düşmüş demektir. Bu bilgiler okyanusta bir damla bile değildir. Öğrenmenin ve ilmin sonu yoktur. Bu nedenle daha çok öğrenmeye devam et. Ruhunu yükseltmen ve inci gibi parlaman dileğiyle...