Hiçlik Makamı

Hiçlik makamı yokluk makamıdır. Yok olma yani ölmeden önce ölme makamıdır ve bir Allah dostunun gelip gelebileceği en son ve en güzel makamdır. Bu makama erişmek için sağlam bir kararlılık irade ve sabır gerekir. Allah dostları bu makama  bir tasavvuf yolcusunun (salik) manevi eğitimiyle ulaşmışlardır. Bu yolda ilerlemek için manevi bir gönül sultanı bulmak gerekir. Ancak kişi tıpkı Peygamberimizi görmeden ona aşık olan Veysel Karani gibi bir aşkla ve arzuyla da bu yolda gayret ederek ilerleyebilir.

Hiçlik Makamı
reklam

Gururlu ve kendini beğenmiş bir adam bir gün  Nasrettin Hoca’ya sormuş:

Sen Kimsin?

Hiç demiş Hoca, Ben hiç kimseyim.

Bunu duyan adamın kendisini önemsemediğini gören Hoca bu kez adama sormuş: 

Peki Sen kimsin?

Adam son derece kendinden emin ve kibirli bir tavırla Mutassarıf demiş. 

reklam
reklam

Peki sonra ne olacaksın? diye sormaya devam etmiş Nasrettin Hoca.

Adam yine kendini beğenmiş bir şekilde herhalde vali olurum diye cevaplamış. 

Peki ya daha sonra ne olacaksın? diye ısrar etmiş  Hoca.

Vezir olurum herhalde demiş adam 

Nasreddin Hoca sorularına devam etmiş.

Ya daha sonra ne olacaksın? 

Bir ihtimal sadrazam olabilirim.

Ya peki ondan sonra?

Gelebileceği tüm mevkileri tek tek sayan adamın artık söyleyecek hiçbir makamı kalmamış ve üzgün bir şekilde "hiç" demiş. 

Nasrettin Hoca durur mu? Yapıştırmış cevabı Daha neyine kabarıyorsun  be adam. Ben daha şimdiden senin yıllar sonra gelebileceğin o  makamdayım: Hiçlik makamında!

Bu nüktedan fıkrayla konuya giriş yaparak hiçlik makamının öneminden bahsetmek istiyorum. Hiçlik makamı Nasreddin Hoca'nın da söylediği gibi kişinin gelip gelebileceği en son makamdır. Toplumun gözünde bir hiç olmak yadırganabilir. Fakat manevi anlamda mertebe katetmiş birçok Allah dostunun makamıdır hiçlik. Onlar kendi benliklerini Allah yolunda eritmişler ve nefsin tüm kirlerinden ve kötülüklerinden arınmayı seçmişlerdir. 

O manevi sultanlar dünyanın tüm zenginliklerinden ve   nefsani zevklerin cazibesinden Allah için  vazgeçmişler ve bir lokma bir hırka diyerek kalp huzuruyla yaşamayı seçmişlerdir. Kendini Allah yoluna adamışlar ve bu yolda kararlı adımlarla yürümüşlerdir. Şeytanın ve nefsin oyunlarına kanmadan sadece Allah'ın rızasını kazanmak için uğraşmışlar ve asla geri adım atmamışlardır.  İki cihanda da kazananlar onlardır. Onlar hem bu dünyayı, hem gönülleri hem de Allah'ın rızasını  kazanarak sonsuz bir huzura kavuşmuşlardır.

Abdulkadir Geylani, Aziz Mahmut Hüdayi, Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bayram-Veli, Hacı Bektaşi Veli, Tapduk Emre....ve adını bilmediğimiz nice Allah dostu yüzyıllardır  Anadolu'nun her yerini gezmişler ve gittikleri her yere Allah'ın nurunu taşımışlardır. Bakışları nur-i şifa , sözleri huzur olan gönül sultanları Anadolu'nun manevi iklimini değiştirmişler ve birçok insana İslami yaşamı sevdirmişlerdir. 

Evliyaların ve gönül erenlerinin yolu olan hiçlik makamı, tasavvufta bir insanın ego olarak bildiğimiz benliğinden (nefs) tamamen arınarak Allah'a koşulsuz şartsız teslim olduğu manevi bir mertebedir. Tek cümleyle açıkladığımız bu makama gelebilmek ise oldukça zorlu bir süreçtir. Hiçlik mertebesine gelebilmek için öncelikle dünyanın tüm zevklerine sırt çevirmek gerekir.

Hiçlik makamına kavuşmanın tek yolu zenginlik, para, ün, şan, şöhret, makam hırsı...gibi tüm dünyalık arzulardan ve isteklerden vazgeçmektir. Fakat bu vazgeçiş sanıldığı gibi  çaresizlikten ve güçsüzlükten gelen bir vazgeçiş değil, güvenden ve huzurdan gelen bir vazgeçiştir. Kendini tamamen Allah'a teslim etmek, O'na koşulsuz güvenmek ve  Allah' tan gelen herşeye razı olmaktır. Bu vazgeçiş çabasızlık ve çaresizlik değil, güçlü bir iman gücü ve teslimiyetin göstergesidir. 

Hiçlik makamına kavuşmak tasavvuf yolculuğunda en yüksek mertebelerden biri olarak kabul edilir. Hiçlik makamına ulaşmanın basamakları şunlardır:

1. Benlikten Vazgeçme (Fena Fillah): Kişi, kendi benliğini (ene) yok sayar ve sadece Allah’ın varlığında erir. Ego ve kişisel arzular yok sayılır. Allah dostları  benlikten gelen nefsi arzularını Allah aşkında eritmişler ve kendi keyiflerine göre değil Allah'ın isteklerine göre yaşamışlardır. Bunu sağlamak için Peygamber Efendimizin tavsiye ettiği gibi az yemeyi, az uyumayı, az ve hikmetli konuşmayı benimsemişler ve ibadetlerine titizlikle devam etmişlerdir.

Kendilerini dünyaya bağlayan tüm arzulardan sıyrılıp, bu dünyada bir yolcu gibi yaşamışlardır. Tıpkı Peygamber Efendimizin:   "Benim bu dünya ile olan ilgim, ağaç dibinde gölgelenip yoluna devam eden bir  yolcunun hali gibidir." Hadisi şerifinde buyurduğu gibi yaşamışlardır. Yani ağaç dibinde gölgelenen ve yoluna devam eden bir yolcu gibi...

2. Tevhid:  Allah'a aşık  olan evliyalar ve Allah dostları artık ne kendini ne nefsani duygularını ve isteklerini görmezler. Onlar olanı sorgulamazlar, olaylarla ve insanlarla da ilgilenmezler. Çünkü onlar artık tek gerçeği görmüşler ve ruhsal bir uyanışla herşeyin Allah'tan geldiğini idrak etmişlerdir. Bu nedenle dünyalık olaylarla ve kişilerle uğraşmayı tamamen bırakırlar. Akıntıya kürek çekmek yerine sadece  sonsuz bir güvenle Allah'a teslim olurlar. 

Tevhid kişinin dünyada  izlediği  tüm yansımalarda ve olaylarda Allah'ı görmesi ve her an, her nefeste Allah'la bir olmasıdır. İbadetlerini zevkle ve İlahi bir şevkle yerine getiren Allah dostlarının bu hale kavuşması gerçek bir imanın ve teslimiyetin neticesinde meydana gelir.

Onlar ibadetlerini görev olarak değil mutlulukla ve aşkla yerine getirirler. Bunun karşılığında Allah onların kalbine sonsuz bir kalp huzuru, güven ve mutluluk verir. Bu huzur ve manevi nurlarla ve feyzlerle kalp açılır ve kişi gerçekleri anlar. Yani kişinin çabası ve gayretiyle Allah inancı  kalbine tamamen yerleşir. Dualarıyla, ibadetleriyle Allah'la sezgisel olarak irtibat kuran Allah dostu. bu manevi bağla baktığı herşeyde Allah'ın sanatının izlerini görür. 

3. Yoklukta Varlık Bulma: Tasavvuf ehli, hiçlikte aslında gerçek varlığı bulmuştur. Kendilerini Allah'ı yansıtan bir ayna olarak görmüşler ve kalp aynalarını temiz tutmak ve parlatmak için ibadetlerle arınmayı seçmişlerdir. Hiçbir benlik iddiasında bulunmadan herşeyin Allah'tan geldiğini bilerek yaşamakla aslında huzurlu bir dünya ve ahiret hayatını seçmişlerdir. Onlar gerçek huzura giden yolun sadece "huzurda olmak" tan geçtiğini anlamışlardır. Yani her an Allah'ın huzurunda olduklarının bilincinde yaşamışlardır. Kendinden vazgeçtikçe Allah'a daha çok yakınlaşmışlardır. Onlar kendilerinden vazgeçtikçe ibadetle Allah'a yaklaşmışlardır. İbadetlerinde derinleştikçe mertebeleri daha da  yükselmiştir. Onlar, manevi olarak yükseldikçe ve arındıkça  Allah'tan gelen ilahi tecellilere ve nurlara gark olmuşlardır. Koşulsuz, şartsız teslimiyetlerinin bir hediyesi olarak Allah onların kalbinden hüznü, mutsuzluğu ve tüm korkuları artık silmiştir. Onlar dünyalık hiçbir kaygı, korku ve telaş duymazlar. Tıpkı Allah'ın:  "Şunu iyi bilin ki, Allah dostlarına hiçbir korku yoktur ve onlar asla üzülmeyeceklerdir". Ayeti kerimesinde buyurduğu ve söz verdiği gibi...

4. Teslimiyet: Teslimiyet Allah'a olan gerçek ve tam bir imanın göstergesidir. Allah'a teslim olmak demek kişinin dünyayla ilgili hiçbir korku, telaş ve endişe duymaması demektir. Allah'ın kendileri için çizdiği yola ve kadere tam olarak  teslim olmak aslında kişinin huzur ve güven dolu bir gerçekliğe geçmesi demektir. Allah'a  aşkla bağlanan tasavvvuf ehli sevgiliden gelen lütfu da kahrı da hoş görmüştür.  Bu nedenle zorluklara sabretmiş hatta  sevinmişlerdir.

Çünkü zorlukların aslında Allah'ın kendilerine gönderdiği bir lütuf olduğunun  farkındaydılar. Bu bilinçle yaşadılar.  Yaşamlarıyla, sabırlarıyla ve Allah'a olan aşklarıyla her döneme ışık oldular. İnsanlara Allah aşkını aşılayan manevi gönül sultanları Allah'a olan sonsuz teslimiyetleriyle İslam'ın bayrağının nesilden nesile taşınmasını sağladılar ve tüm insanlığa örnek oldular. Allah bizleri de onlarla bir ve bütün eylesin. Güzel insanlar olmak için gayret edelim. Yollarımız hep güzel insanlara çıksın. 

 Hiçlik makamı gayretli bir yoldur. Fakat lütufları çok fazladır. Kısacık bir dünya hayatının basit zevklerini ve basit eğlencelerini bırakmak ve Allah dostları gibi,  sonsuz nimetleri ve güzellikleri olan bir yola talip olmak en akıllıca olanıdır.  Kur'an'ın emirleriyle ve Peygamber Efendimizin yaşantısı ve sünnetleri doğrultusunda bir hayat yaşamak bu yolda bize ışık olarak yeter. Ayrıca  sahabilerin, evliyaların ve Allah dostlarının Allah yolundaki  yaşamlarını kendimize örnek alarak onlar gibi bu yolda güçlü ve kararlı bir şekilde yürümeye niyet ettiğimizde Allah'ın yardımıyla hiçlik makamına bizler de kavuşabiliriz.

Güvenilir bir Allah dostu bulmanın böylesine zor olduğu bir dönemde İslam tarihinde yer alan örnek müslümanlardan ilham alarak ve daha çok okuyup  öğrenerek bu yolda ilerlemeye gayret edebiliriz. Ayrıca İslâmi bir yaşam tarzı olan arkadaşlar edinerek birbirimize örnek olabileceğimiz bir çevre edinebiliriz. Kişi herşeyden önce kendi çabası ve gayreti ölçüsünde Allah'a yakınlaşacaktır. İslam'da velilik yolu her müslüman için açıktır ve mümkündür. Unutmayalım ki, Bir Allah dostu olan Beyazıd-i Bistami hazretlerinin dediği gibi: "Her arayan bulamaz, lâkin bulanlar arayanlardır."